Uzmanlar, daha önce de söz konusu hat için Suriye'de sağlanacak istikrarın ve boru hattının geçeceği ülkelerin güvenliğine vurgu yapmış ve sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) Katar için önemine değinmişti.
Katar merkezli düşünce kuruluşu Orta Doğu Küresel İlişkiler Konseyi'nde Kıdemli Orta Doğu Enerji Uzmanı Justin Dargin, AA muhabirine, LNG'de olası kapasite artışlarının 2020'lerin sonunda arz fazlası ortaya çıkarabileceğini belirterek, "Katar, fiyatlandırma yapısının cazip bulacağı bir seviyede olması halinde, uzun vadeli tedarik anlaşmalarını güvence altına almanın ve artan rekabet ortamında piyasa istikrarını sağlamanın bir yolu olarak boru hatlarını nihayetinde düşünebilir." dedi.
Dargin, Suriye'de yeni hükümetin Türkiye ve Körfez ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurarak bölgesel işbirliğine daha elverişli bir ortam yaratacağını belirterek, halihazırda Katar da dahil birçok ülkenin sınır ötesi doğal gaz boru hatlarından çok arbitraj esnekliği nedeniyle LNG'ye yöneldiğini anlattı.
Avrupa'da gaz talebinin karbonsuzlaştırma politikaları nedeniyle azaldığına dikkati çeken Dargin, bunun da Doğu Asya pazarını orta ve uzun vadede Katar için daha cazip bir odak haline getirdiğini ifade etti.
Dargin, Katar'ın Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman'a gaz sağlayan Dolphin Doğal Gaz Boru Hattı'na yaklaşımının da bu değişimi yansıttığını belirterek, şöyle devam etti:
"Başlangıçta Katar'ın çeşitlendirme stratejisinin bir parçası olsa da, ülke LNG lehine projeyi genişletmeyi sürekli olarak reddetti. Türkiye'ye uzanacak bir boru hattı Türkiye'nin bir enerji merkezi olma hedefiyle uyumlu olsa ve Avrupa'nın enerji çeşitlendirme hedeflerine fayda sağlayabilecek olsa da, şu anda Katar için bir öncelik olması pek olası değil. Bununla birlikte, rakiplerin ve yeni üreticilerin kapasite artışları nedeniyle on yılın sonunda potansiyel bir LNG arz fazlası ortaya çıkarken, Katar, fiyatlandırma yapısının cazip bulacağı bir seviyede olması halinde, uzun vadeli tedarik anlaşmalarını güvence altına almanın ve artan rekabet ortamında piyasa istikrarını sağlamanın bir yolu olarak boru hatlarını nihayetinde düşünebilir. "
Jeopolitik açıdan Orta Doğu'daki istikrarsızlığın bölgede bir boru hattına büyük engel teşkil ettiğine dikkati çeken Dargin, "Suriye'den geçecek bir boru hattı sadece iç istikrarı değil, aynı zamanda çıkarları çatışan çok sayıda bölgesel güç arasında işbirliğini de gerektirecektir." ifadesini kullandı.
Dargin, ekonomik faktörler ve değişen dinamiklere de değinerek, "LNG, esnekliği, azalan maliyetleri ve farklı pazarlara erişim kabiliyeti nedeniyle tercih edilen doğal gaz taşıma yöntemi olarak ortaya çıkmış ve sabit boru hatlarının uygulanabilirliğini azaltmıştır. Katar için bir boru hattı, istikrarlı ve uzun vadeli talep garantisi gerektirmektedir ki bu da karbonsuzlaştırma politikaları nedeniyle Avrupa'nın doğal gaz tüketimi azaldıkça giderek daha belirsiz hale gelmektedir. Ayrıca, bu tür bir altyapının inşası ve uzun vadeli güvenliği, uluslararası paydaşlar arasında önemli yatırım ve işbirliği gerektirecektir." diye konuştu.
Katar ve Türkiye arasında doğal gaz boru hattı inşa etme fikri, ilk olarak 2009'da gündeme gelmiş ancak çeşitli teknik, ekonomik ve jeopolitik nedenlerle rafa kaldırılmıştı. O dönemde proje, Katar’ın geniş doğal gaz rezervlerini Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına taşımayı hedefliyordu. Ancak, hattın Suriye üzerinden geçmesi planlanan güzergahı, bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve Suriye rejiminin projeye karşı duruşu nedeniyle gerçekleştirilemedi.
Hem küresel enerji dinamiklerinde yaşanan değişimler hem de Suriye'de Baas rejiminin devrilmesiyle bağlantılı olarak projenin yeniden canlanma ihtimali gündeme geliyor.
Katar, LNG ihracatında kara yolu seçeneklerini çeşitlendirme ve enerji pazarındaki etkisini artırma hedefi taşırken, Türkiye, bir enerji merkezi olma stratejisi doğrultusunda boru hattı projelerine büyük önem veriyor.
Avrupa’nın enerji arz güvenliğini çeşitlendirme çabalarının ve Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına yönelik rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde, Türkiye-Katar boru hattı projesi hem bölgesel hem de küresel enerji dengeleri açısından stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor.