Hipertansiyonla mücadelede kalıcı tedavi mümkün mü?

Prof. Dr. Metin Güçlü, hipertansiyonun tüm dünyada sıklığı giderek artan önemli bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.

Haber Giriş Tarihi: 16.05.2024 09:38
Haber Güncellenme Tarihi: 16.05.2024 09:38

Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, her yıl 17 Mayıs, Dünya Hipertansiyon Günü nedeniyle hipertansiyonu anlatarak, dikkat edilmesi gerekenler hakkında önemli bilgiler paylaştı. Damarlardaki kanın tüm vücudumuzda dolaşabilmesi için kalbimiz tarafından düzenli olarak pompalanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Metin Güçlü, “Kalbin her atışı ve pompalama işlemi sırasında damarlarda bir küçük bir de büyük tansiyon denilen iki farklı basınç dalgası gelişir. Sağlıklı insanlarda genellikle büyük tansiyon 120 mmHg küçük tansiyon ise 80 mmHg düzeylerinde ölçülür. Ancak her insanın normal kan basıncı değerleri kişiye özeldir ve yaşlanmayla birlikte özellikle büyük tansiyonda hafif bir yükseklik görülebilir. Bir kişide oluşan basıncın normalin üzerinde olmasına hipertansiyon denilmektedir ve bu ölçümün 140-90 mmHg’nın üzerinde olması hipertansiyon olarak kabul edilmektedir. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi, damarlarda dolaşan kan ve sıvı miktarının artması, kalbin normalden hızlı pompalama işlemi veya damarların sertliğinde veya çapında daralma olduğunda kan basıncı artarak hipertansiyon gelişir” dedi.

HİPERTANSİYON EN FAZLA KİMLERDE GÖRÜLÜR?

Altta yatan sebebe göre hipertansiyonun primer ve sekonder olarak iki gruba ayrıldığını ifade eden Güçlü, “Primer veya esansiyel hipertansiyon denilen grup tüm dünyada en yaygın görülen hastalık tipidir ve hastaların yüzde 85-90’ı bu grupta yer alır. Sekonder hipertansiyon ise kan basıncı artışına yol açan başka bir hastalık varlığında ikincil olarak hipertansiyon geliştiğini gösterir. Hastaların yaklaşık olarak yüzde 10-15’i ise bu grupta yer alır. Primer hipertansiyon nedeni tam olarak bilinmeyen, yaşam boyu devam eden ve toplumda en yaygın görülen hastalık tipidir. Sebebi tam olarak bilinmese de bu hastalık, genetik olarak riskli bireylerde, aşırı tuz tüketimi olanlarda, yaşlılarda, hareketsiz yaşayanlarda, şişman ve aşırı kilolu bireylerde, stresli yaşayanlarda, şeker hastalarında, sigara ve alkol kullanan bireylerde sık olarak görülmektedir. Sekonder hipertansiyon altta yatan hastalığın tedavisi sonrasında ortadan kalkabilir. Başta böbrek hastalıkları olmak üzere, çeşitli hormon bozuklukları ve bazı ilaçların kullanımı sonucunda gelişir” ifadelerini kullandı.

HİPERTANSİYONUN YOL AÇTIĞI ZARARLAR

“Hipertansiyon kronik, tedavi edilemediği sürece ilerleyici komplikasyonlara yol açabilen bir kalp damar sistemi hastalığıdır” diyen Metin Güçlü, hem akut, hem de kronik olabilen bu komplikasyonları; Kalp damarlarında daralma, kalp kaslarında kalınlaşma, kalp kapaklarında ve kalbin bütününde yetmezlik, kalp ritim bozuklukları. Böbrek yetmezliği. Görme kaybına ilerleyebilen göz damar hastalığı. Beyin dolaşımında bozulma ve inmeler. Vücudumuzun ana damarlarında tıkanma ve yırtılma sorunları. Özellikle ileri yaşlarda beyin fonksiyonları ve algılamada bozukluklar şeklinde sıraladı.

HİPERTANSİYONLA MÜCADELEDE KALICI TEDAVİ MÜMKÜN MÜ?

Primer veya esansiyel hipertansiyon denilen ve toplumda yaygın olarak görülen hastalık tipinin tamamen ortadan kaldırılamasa bile hastalığın kontrol altında tutularak ilerlemesi ve komplikasyonlara yol açmasının önlenebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Güçlü, bunun için yapılması gerekenleri ve tedavi adımlarını ise; “Hipertansiyon tedavisinde en önemli adım yaşam tarzı değişikliğidir. Bu adım tüm bireylerin yapması zorunlu olan sağlık yaşam koşullarını içermektedir. Hareketli yaşam ve günlük fiziksel aktivite. Sağlıklı ve dengeli beslenerek, yeterli vitamin ve mineral almak. Düzenli sebze ve meyve tüketimi. Et ve et ürünlerinin tüketimini azaltarak, katı hayvansal yağlardan uzak durulması. Kilo kontrolü ile ideal vücut ağırlığını sağlamak. Tuz tüketiminin kısıtlanması. Alkol ve sigara kullanımının bırakılması. Düzenli ve yeterli miktarda gece uyku düzeni sağlanması. Stresten uzak durabilmek” şeklinde sıraladı. Yeterli yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kan basıncı kontrol altına alınamayan bireylerde ise ilaç tedavisine başlanacağı bilgisini veren Metin Güçlü, “Günümüzde hipertansiyon tedavisinde kullanılan çok sayıda ilaç bulunmaktadır. Her hastaya ve hastalığa özgü ilaç farklıdır ve bu ilaçlar rastgele kullanılmamalıdır. Hastanın yaşı, vücut tipi, hipertansiyonun şiddeti ve diğer faktörler ilaç seçiminde belirleyici olmaktadır. Benzer hastalığı nedeniyle ilaç kullanan birinin ilacının alınarak kullanılması ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bazı hastalarda tek bir ilaçla hastalık kontrol edilebilirken, bazı hastalarda daha fazla sayıda ilaç birlikte kullanılarak hastalık kontrol altına alınabilmektedir. İlaç sayısındaki artışa rağmen yeterli kan basıncı kontrolü sağlanamayan hastalarda altta yatan ikincil bir hastalık olabileceği akılda tutulmalı ve bu konuda uzmanlaşmış merkezlere başvurulmalıdır” dedi.

BESLENME, GENETİK VE YAŞAM ŞEKLİNİN HİPERTANSİYONLA İLİŞKİSİ

Hipertansiyonun beslenme ve yaşam tarzı ile doğrudan ilişkili bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Metin Güçlü, “Genetik olarak yatkınlığı olan ve ailesinde hipertansiyon öyküsü bulunan birisi yaşam tarzına ve beslenmesine dikkat etmediği sürece hipertansiyon, diyabet ve obezite gibi hastalıklara yakalanması kaçınılmazdır. Bu nedenle genetik yatkınlığı olan bireylerin yukarıda özetlediğimiz yaşam tarzı değişikliklerini daha dikkatle uygulaması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

EN ÖNEMLİ SEBEBİ HAREKETSİZ YAŞAM

Hipertansiyonun tüm dünyada sıklığı giderek artan önemli bir sağlık sorunu olduğunu vurgulayan İç Hastalıkları, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, “Bu artışın en önemli sebepleri hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme, aşırı tuz tüketimi, stres ve zararlı maddelerin kullanımıdır. Ölümcül ve sakat bırakıcı kronik komplikasyonları olabilen bu hastalıktan korunmanın en temel yolu ise yaşam tarzı değişiklikleri ile bu risk faktörlerini elimine etmekten geçmektedir. İlaç tedavisi ikinci basamakta yer almaktadır, hekim kontrolünde başlanmalı ve yakın takip altında sürdürülmelidir. Tüm dünyada hızla yayılan bu hastalığa dikkat çekmek, farkındalık oluşturarak, hastalıktan ve komplikasyonlarından korunmak amacıyla her yıl 17 Mayıs günü dünya hipertansiyon günü olarak değerlendirilmektedir” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.