Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Hastalık

Herkes Duysun - Hastalık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hastalık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Yaz geliyor, kenelere dikkat! Haber

Yaz geliyor, kenelere dikkat!

Hava sıcaklıklarının yükselmesiyle birlikte vatandaşların yeşil alanlara olan ilgisi de ciddi oranda arttı. Fakat her yaz mevsiminde sıkça karşılaşılan ve ölümcül olabilen keneler, bu alanlarda vatandaşların sağlığını tehdit eden başlıca unsurlardan. Peki kenelerden korunmak için neler yapılmalı? Kene ısırmasına maruz kalan kişiler ne yapmalı? KENEYE KARŞI NASIL ÖNLEM ALINMALI? Uzmanlar; tarla, bağ, bahçe orman ve piknik alanı gibi kene tehdidinin yüksek olduğu yerlere giderken, kenelerin vücuda yapacağı olası bir saldırıdan korunmak adına mümkün olduğunca uzuvları örten giysiler giyilmesi gerektiği konusunda vatandaşları uyarırken pantolon paçalarının, çorapların içine sokulmasında da fayda olduğunu ifade ediyoralr. KENE ISIRMASI DURUMUNDA NE YAPILMALI? Olası bir kene saldırısından sonra kene ısırık alanının alkol, iyot veya sabunla iyice temizlenmesi gerektiğini kaydeden uzmanlar, kenenin asla parmaklarla etkisiz hale getirilmemesi gerektiğinin de altını çiziyor. Kene saldırısından sonraki bir hafta içinde döküntü ve ateş belirtilerinin meydana gelmesi durumunda da kesinlikle bir uzmana başvurulması gerektiği kaydediliyor.  KENELER HANGİ AY ARALIKLARINDA YOĞUNLUK GÖSTERİYOR? Kenelerin ortaya çıkışı ve ısırma vakaları genellikle havaların ısınmasına paralel bir şekilde Mart ve Ekim ayları arasında önemli bir halk sorunu olmaya devam ediyor. Yaz aylarında birçok kişi, kene ısırması sebebiyle hastanelere başvuruyor. Zamanında müdahale edilmediği veya yanlış müdahale edildiği takdirde sonuç ölümcül olabiliyor.  KENE ISIRMASININ BELİRTİLERİ NELER? Kene, halk arasında yoğunlukla bilinen böcek türlerine oranla çok küçük bir ebatta olduğu için kenenin ısırdığı kişi her zaman ısırığı fark edemiyor. Isırma durumunda hastalık; virüslerin sebebiyet verdiği ateş, cilt içi ve diğer bölgelerde kanama gibi etkiler ile seyreden kene kaynaklı enfeksiyon olarak karşımıza çıkıyor. SOĞUK İKLİMDE KENE İLE KARŞI KARŞIYA KALMA RİSKİ VAR MI? Genellikle kene ile karşı karşıya kalma durumu bahar ve yaz ayları içerisinde görülüyor. Yağmurlu, sisli, soğuk havalarda vatandaş, kırsal alanlara gittiğinde istisnai durumlar olmadığı müddetçe kene ile karşı karşıya gelmiyor. Fakat uzmanlar, yaz-kış fark etmeksizin ölümcül sonuçlar doğurabilen kene tehdidine karşı tedbirli olunması gerektiği hususunda vatandaşları uyarıyor.

Dang hummasından ölenlerin sayısı 2023'e göre yüzde 179,4 arttı Haber

Dang hummasından ölenlerin sayısı 2023'e göre yüzde 179,4 arttı

Antara News'un haberine göre, Endonezya Sağlık Bakanlığı, 2024 başından bu yana dang hummasından hayatını kaybedenlere ilişkin verileri açıkladı. Ülkede dang humması vaka sayısının 62 bin 1'e, hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısının da 475'e ulaştığı belirtildi. Buna göre, 2023'te aynı dönemdeki vaka sayısının yüzde 174,9, hastalık nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının da yüzde 179,4 arttığı ifade edildi. Sağlık Bakanlığı, son dönemde artan vakalara karşı sivrisinek üreme alanlarının ilaçlanmasına ve temizliğine önem verilmesi konusunda uyarıda bulundu. Endonezya'da dang hummasından 2016'da 1598, 2017'de 493, 2018'de 344, 2019'da da 917 kişi hayatını kaybetmişti. Ülkede 2023'ün ilk 15 haftasında dang humması vaka sayısı 22 bin 551, hayatını kaybedenlerin sayısı da 170 olarak kayıtlara geçmişti. DANG HUMMASI Tropikal ve subtropikal bölgelerde görülen dang humması virüsü, insanlara sivrisinekler aracılığıyla bulaşıyor. Kuluçka döneminden sonra genel olarak hafif ateşe sebebiyet veren hastalık, bazı vakalarda ölüme neden olabiliyor. Vakalar, genellikle "yağış dönemleri" olarak bilinen haziran, eylül, aralık ve martta artış gösteriyor. Bilim insanları, yüksek sıcaklık ve uzun süren yağışların sıtma ve dang humması taşıyan sivrisineklerin artmasına sebep olduğu uyarısında bulunuyor. Hastalığa neden olan sivrisinek türünün, su birikintilerinde larva oluşturması nedeniyle özellikle sanayi çevrelerindeki çöp birikintilerinin sürekli ilaçlanması gerekiyor.

Dildeki taraklanma neye işaret ediyor? Haber

Dildeki taraklanma neye işaret ediyor?

Haber: Merve ÖZDEMİR ÇEVİK  Tıptaki adı ile "miyokard enfarktüs" olarak bilinen kalp krizi halk arasında korkulan rahatsızlıklardan biridir. Pek çok kişi "Kalp krizi nedir, kalp krizi neden olur?" sorusunu merak eder. Kalp krizi, kalbi besleyen koroner damarların  tıkanması ve bunun sonucunda da kalbin kas dokusunu hasar gördüğü durumdur. Kesilen kan akışı, kalbin ciddi oranda zarar görmesine neden olur. Bu nedenle doğru ve zamanında müdahale ile damarların açılması ve kalp dokusu kaybının önlenmesi gerekir. Kalp krizinin hafif ya da ağır pek çok belirtisi olabilir. Bunlara örnek olarak; Mide bulantısı ve kusma, Ani soğuk ter basması, Baş dönmesi, Sıkıntılı genel durum, Kalp ritim bozukluğu,  Çabuk yorulma ve nefes darlığı TARAKLI DİL NEYİN HABERCİSİ? Uzmanlar uyku apnesi, diş sıkma ve gıcırdatma gibi uyku bozukluklarının dilde baskıya neden olabileceğini söylerken uyku apnesine de dikkat çekerek kişinin gece nefessiz kaldığı durumlarda kalp krizi riskinin tetiklenebilme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade ediyor.  Beslenme eksikliklerinde vücut, B vitamini, demir ve riboflavin gibi belirli vitaminleri yeterince almadığında taraklı bir dil oluşabilir.Taraklı dilin diğer nedenleri arasında hipotiroidizm, genetik durumlar veya doğum kusurları yani down sendromu gibi nedenler yer alabilir. Bu koşulların her birinin kendine özgü semptomları vardır.  Uzmanlar dilde oluşan taraklanma ve şekil bozukluklarının altında yatan sebeplerin araştırılarak teşhisin ilgili hekimler tarafından konulmasının daha doğru olacağını söylerken, her zaman erken konulan tanının kişinin hayatını kurtardığının da altını çiziyor.

Strep A erken tedavi edilmezse ölüm oranı yüksek Haber

Strep A erken tedavi edilmezse ölüm oranı yüksek

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, Avrupa'da çocuklarda yayılan, Türkiye'de de görülen 'Strep A' bakterisinin yeni bir tür olmadığını; ancak günümüzde toplumu tedirgin eden 'invaziv' hastalıklara sebep olduğunu söyledi. Kara, "Streptokok (Strep A) dediğimiz bakteri, toplum içerisinde bildiğimiz adıyla ‘Beta’, bizim en eski enfeksiyon kaynağı olarak bildiğimiz bakterilerden bir tanesidir. En temel özelliklerinden biri boğazımızdaki enfeksiyonlara neden olmasıdır. Bunun yanı sıra yaz aylarında genellikle ciltte enfeksiyonlara, kış aylarında özellikle de sonbaharın sonu ve kış, ilkbahar başında da bademcik enfeksiyonu dediğimiz boğaz enfeksiyonlarına neden olur. Öncesinde geçirilen viral enfeksiyonlar yani nezle gibi, grip gibi enfeksiyonlar Strep A enfeksiyonunu kolaylaştırıyor. Ama bugün en çok konuşulan enfeksiyon; artık boğazda değil, deride değil; içeriye doğru geçtiği için, organlara, akciğerlere ya da kaslara gelen enfeksiyon. Burada tedirginlik verici olan özelliği şu ki; boğaz enfeksiyonu, cilt enfeksiyonu antibiyotik tedavisiyle çok kısa sürede düzelirken invaziv hastalıklar dediğimiz akciğer, kas ya da kemik dokularındaki enfeksiyonlarda antibiyotik tedavisi verilmediğinde yüzde 30-40’lara kadar kayıplar yaşanabiliyor" dedi. 'TÜM YAŞ GRUBUNU ETKİLİYOR' Prof. Dr. Ateş Kara, Strep A'nın en fazla görüldüğü yaş aralığının 3-18, en yoğun görüldüğü yaş aralığının 7-11 olduğunu; ama şu an hemen hemen yetişkinler de dahil tüm yaş grubunu etkilediğini kaydetti. Prof. Dr. Kara, "Özellikle büyük çocuklarda çok ani başlayan, 39 dereceye çıkan ateş, aniden başlayan boğaz ağrısı, boyunda hassas bezelerin varlığı Strep A’yı düşündürür. Genellikle bu enfeksiyon sırasında burun akıntısı olmaz, hapşırma olmaz, gözde yaşarma, kızarma olmaz. Hapşırmayan, gözü yaşarmayan; ama dili kızarmış, ateşi 39 derece olan, boğaz ağrısı olan bir çocukta kuvvetle Strep A düşünmeliyiz. Siz boğaz ağrısı geçirirken bazı tablolarda ciltte kızarıklık, döküntü de olabiliyor. Biz buna ‘kızıl enfeksiyon’ diyoruz. Bu genelde bir kez geçiriliyor ve daha sonra ömür boyu ona karşı geliştirilen antikorlar kızıl enfeksiyonu önlüyor. Ani başlayan ateş, boğaz ağrısı bulgularının yanında eğer sizi rahatsız edecek gibi hızlı hızlı nefes alıp veriyorsa, ateşi çok yüksekse, halsizliği varsa bir en evvel doktora başvurmakta fayda var" diye konuştu. 'ARTIŞ COVİD-19 GİBİ BİR VARYANTLA İLİŞKİLİ DEĞİL' Strep A'nın son dönemde yaygınlaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Kara, "Evet bundan önce büyük hastanelerimizde senede 2-3 vaka şeklinde gördüğümüz sayılar şu anda yaklaşık 3-4 aylık dönem içerisinde 5-6 vakaların üzerinde gidiyor. Ancak bu artış Covid-19 salgınındaki gibi bir varyantla ilişkili değil. Antibiyotiklere dirençli hale gelmiş de değil; ama özellikle bu dönemde viral enfeksiyonların çok olması ve biraz da bizim öncesinde sakin bir dönem geçirmemiz nedeniyle mikrobun vücuda girişinin kolaylaşması ve hızlı yayılmasıyla ilişkili" dedi. 'STREP A AŞISI HENÜZ YOK' Prof. Dr. Ateş Kara, Strep A bakterisinin sebep olduğu enfeksiyonlarda erken tedavinin önemine dikkat çekerek, "Tabloya baktığımız zaman eğer erken dönemde tedavi yapılmazsa Strep A'nın neden olduğu enfeksiyonlarda yüzde 20 ile yüzde 40’a kadar kayıplar olabiliyor. Yani her 10 vakanın 2 ila 4’ünün kaybedilme riski var. Strep A’ya karşı geliştirilmiş bir aşı henüz yok. Aşı çalışmaları var, faz çalışmaları düzeyindeler; ama henüz kullanılabilir değil. Bu enfeksiyon; konuşurken ağzımızdan çıkan küçük damlacıklar aracılığıyla yayılıyor. Hasta olan, boğaz ağrısı olan, ateşi olan bir kişi maske takarsa başkasına bulaş azalır. Kalabalık ortamlardan biraz uzak durmamız lazım. Okullarda sınıfların havalandırılması lazım. Damlacıklarla çıktığı için okulda sıra, bulunduğumuz alanda masa, etrafta kullandığımız tutamak, dolmuşta dokunduğumuz alanlara damlacıklar gelebilir. Dışarıda bulunduğumuz sıralarda elimizi ağzımıza, burnumuza götürmemeye dikkat edelim. Çevredeki objelere dokunduktan sonra ellerimizi yıkarsak bu da alınan yeterli önlemlerden biri olacaktır" dedi. 

Sağlık Bakanı Koca'dan Strep-A açıklaması Haber

Sağlık Bakanı Koca'dan Strep-A açıklaması

Sağlık Bakanı Koca, Twitter'daki hesabından yaptığı açıklamada, "Eylülden beri bazı Avrupa ülkelerinde A grubu beta-hemolitik streptokok vakaları bildirilmektedir. Ülkemizde de az sayıda vaka bildirilmiştir. A grubu beta-hemolitik streptokok enfeksiyonlarının çoğu boğaz iltihabı veya ciltte enfeksiyon şeklinde ve kısmen hafif enfeksiyonlardır. Hasta kişilerin öksürme ve hapşırmasıyla yayılan damlacıklara doğrudan maruz kalmakla veya mikrobun yayıldığı yüzeylere dokunduktan sonra ellerini yıkamadan ağız, burun veya göz temasında da kişi hastalığı alabilir. En iyi önleme yolu, ellerin sıkça sabun ve suyla yıkanmasıdır" dedi.  Bakan Koca, ilaç tedavisine başlandıktan 24 saat sonra hastalığın bulaşıcılığının olmadığını belirterek, "Çocuğunuzun ani başlayan ateşi ve boğaz ağrısı var ve ateş düşürücüye rağmen düşmüyor, kötüye gidiyorsa; normalden çok daha az besleniyor veya sıvı almıyorsa, nefes almakta zorlanıyor, vücudunda hızla yayılan döküntüler varsa hemen 112 Acili arayın veya acil servise başvurun" uyarısında bulundu. Strep A nasıl bulaşır Hasta kişilerin öksürme ve hapşırmasıyla yayılan damlacıklara doğrudan maruz kalmak ile veya mikrobun yayıldığı yüzeylere dokunduktan sonra, ellerini yıkamadan ağız, burun veya göz temasında da kişi hastalığı alabilir. Derideki enfekte yaralara doğrudan temasla da bulaşır. Hasta olan kişiler antibiyotik tedavisinin 24 saatinden sonra artık bulaştırıcı değildir. Belirtiler -Ani başlayan ateş, -Ani başlayan boğaz ağrısı, -Boyun lenf bezlerinde büyüme ve ağrı, -Baş ağrısı, halsizlik, -Bazı vakalarda mide bulantısı, karın ağrısı, kusma, -Vücutta yaygın döküntü, kızarıklık da görülebilir. *Burun akıntısı, öksürük, soğuk algınlığı bulguları olan kişilerde A grubu beta-hemolitik streptokok enfeksiyonu olma olasılığı çok daha düşüktür. Boğaz enfeksiyonunun tedavisi A grubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonlarının tedavisine enfeksiyon ilerlemeden, erken dönemde başlamak ciddi hayatı tehdit edici A geubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonunun gelişimi önlemede çok önemlidir. Hekim tarafından önerilen antibiyotik tedavisi (ağızdan şurup/hap veya kas içi enjeksiyon) ile tam iyileşme sağlanır ve olası kötü sonuçlar önlenir. Önemli olan hekiminizin size önerdiği şekilde ve sürede doğru olarak tedaviyi uygulamanızdır. A grubu beta-hemolitik streptokok boğaz enfeksiyonu olan kişilerin antibiyotik tedavisinin 24. saati tamamlanana kadar işe, okula veya kreşe gitmemesi gerekir. Hangi durumlar acildir Ciddi hayatı tehdit edici A grubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonlarının gelişimini önlemek veya kontrol altına almak için; Aşağıdaki durumlarda aile hekiminize veya hastaneye başvurunuz: Çocuğunuzun; -Ani başlayan ateşi ve boğaz ağrısı varsa ancak, hapşırık öksürük ve burun akıntısı (bunlar viral enfeksiyon düşündürür) gibi şikayetleri bulunmuyorsa, -Ağrı kesici ve ateş düşürücü vermenize rağmen ateşini düşüremiyorsanız ve kötüye gidiyorsa, -Normalden çok daha az besleniyor veya sıvı almıyorsa, -Vücudunda yayılan kızarıklık, döküntüler oluşuyorsa, -Bebeğiniz 3 ayın altında ve 38 C ve üzerinde ateşi varsa veya 3 aydan büyük ve 39 C veya daha yüksek ateşi olduysa. -Aşağıdaki durumlardan herhangi birinin varlığında 112 Acil hattı arayın veya Acil Servise başvurunuz Çocuğunuz; -Nefes almakta zorlanıyorsa, (hırıltılı soluyor olabilir veya nefes alırken karnının kaburgalarının altından içeriye doğru çöktüğünü fark edebilirsiniz) -Nefes almasında duraklamalar olursa, -Vücudunda hızla yayılan döküntüler varsa, -Cildi, dili veya dudakları morarırsa, -Derisi solgun veya soğuk ve nemli hissediliyorsa, -Nöbet geçirirse (kasılmalar, bayılma), -Uyanmıyor ya da uyanık kalamıyorsa.

Belirti dahi vermeden sinsice ilerleyen bu hastalığa dikkat! Haber

Belirti dahi vermeden sinsice ilerleyen bu hastalığa dikkat!

Genellikle belirti vermeden gizlice ilerleyen yaygın bir göz hastalığı olan glokom, tedavi edilmediğinde ciddi ve kalıcı görme kayıplarına sebep olabiliyor. Ancak çoğu insan glokom ve göz tansiyonunu birbirine karıştırıyor. Yavaş bir şekilde ilerleyerek önce görme alanında ve giderek görme keskinliğinde kalıcı bir azalma şeklinde kendini gösteren glokom veya halk arasındaki adıyla göz tansiyonu hastalığıyla ilgili açıklamada bulunan Göz Hastalıkları ve Retina Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, erken tanının ve tedavinin önemini vurgulayarak hastalıkla ilgili doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi. "ÖNLEM ALINMADIĞI TAKTİRDE GERİ DÖNÜLEMEZ GÖRME KAYIPLARINA YOL AÇIYOR" Glokomun göz sinirini tahrip eden ve görme kaybına yol açabilen ciddi bir hastalık olduğunun altını çizen ve ömür boyu takibinin yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, "Gözümüzde beyin ve göz arasındaki iletişimi sağlayan göz sinirimiz bulunmaktadır. Baktığımız objeden gelen ışık göze girer ve retinadaki ışık algılayan özel hücreler tarafından algılanır. Göz siniri ve devamındaki sinir ağı bu verileri beynimizin arkasında bulunan görme merkezimize taşır. Görüntü burada oluşur. Glokom, görme sinirinde hasar oluşturan, ilk dönemlerde hastanın çevredeki görmesini bozan, giderek merkez görmeyi etkileyen; son döneminde ise körlüğe yol açabilen bir görme siniri hastalığıdır." dedi. "GÖZ TANSİYONU İLE GLOKOM BİRBİRİNE KARIŞTIRILMAMALI" Göz tansiyonu ile göz tansiyon hastalığı yani glokomun birbirine karıştırılmaması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, "Göz içi basıncı normal değeri 10 ile 21 mm civa basıncı arasında kabul edilmektedir. Göz içi basıncı, gözün içinde üretilen ve adına ‘aköz hümör’ dediğimiz sıvı ile oluşur. Göz içindeki bu sıvının yapımı ile gözün dışına çıkışı arasında bir denge bulunmaktadır. Bu denge sayesinde gözün içinde stabil bir basınç oluşur ve bu basınç göz küresine formunu verir, dokuları besler ve dış etkenlerden korunmasını sağlar. Göz tansiyonu ile göz tansiyon hastalığı (glokom) birbirinden ayırt edilmelidir. Her göz tansiyonu yüksek olan hasta glokom mudur? Değildir. Glokom dediğimizde, göz içi sıvısının yeteri kadar dışa çıkamaması sonucu göz içinde birikmesi, basıncın artışı ve görme siniri üzerinde hasarın başlamasını anlıyoruz. Göz tansiyonunun yüksek olması glokom riskini artırır ve görme sinirinde hasara neden olup olmadığı ileri tetkiklerle incelenmelidir. Dolayısıyla sadece göz tansiyonunu ölçtürmek glokomu tespit etmek için yeterli değildir. Özetle, göz tansiyonunun yüksek olması glokom hastalığı için bir risk faktörüdür." ifadelerini kullandı. "40 YAŞ ÜSTÜ KİŞİLERDE DAHA SIK KARŞILAŞIYORUZ" Göz içi sıvısının yapımı ile gözden dışa akımı hızları arasında bir denge bulunduğunu belirten Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, "Göz içi sıvısının göz dışına çıkışında bir engel oluşması halinde sıvı göz içinde birikmeye başlamaktadır. Ortaya çıkan basınç, göz içindeki en önemli yapılardan ışık algılayan hücrelerinin ve görme sinirinin üzerinde baskı oluşturur. Yüksek basınç uzun süreyle devam ettiğinde ise görme sinirinin göz içerisindeki bölümünde glokoma bağlı hasarı başlar. Ailesinde göz tansiyonu hikayesi olan bireylerin glokom riskinin 7 ile 10 kat arttığını biliyoruz. 40 yaş üstü kişilerde daha sık karşılaştığımız glokomun oluşma riskini artıran diğer faktörler, yüksek miyopinin olması, özellikle kontrolsüz kullanılan ve göz tansiyonunda artışa sebep olan kortizonlu ilaç ve damlalar, kontrolsüz giden diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar, sigara kullanımı, göz travmaları, göz içi uzun süreli iltihaplardır. Kornea kalınlığının ince olması da bir diğer risk faktörüdür. Glokomun belirli bir yaştan sonra sıklığının arttığı doğrudur ancak bu daha erken yaşlarda glokom olmayacağı anlamı taşımaz. Günümüzde rutin kontroller ve ileri tanı yöntemleriyle kişi daha görme bozukluğu yaşamadan ya da görmede yaşanan bozukluk ilerlemeden, glokomun ciddiyetini çok önceden tespit edebiliyoruz. Dolayısıyla glokom konusunda şikayetinizin olmasa bile rutin takip ve tetkikleri aksatmamak büyük önem taşıyor." şeklinde konuştu. GLOKOM OLDUĞUNUZU FARK EDEMEYEBİLİRSİNİZ Dünya genelinde 70 milyon insanın glokom hastası olduğunu ve 6.5 milyon insanın da glokom yüzünden görmesini yitirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, "Yaygın bir hastalık olan glokomun en yaygın görülen tipi primer açık açılı glokomdur. Göz içi basıncı, normal aralık diye kabul ettiğimiz 10-21 mmHg’den yüksektir. Yine de hastaya bir şikayet fark ettirecek kadar yükselmeyebilir ve hastada bir belirti genellikle olmaz. Göz içi üretilen sıvının dışa akımında bir sorun mevcuttur ve giderek aylar, yıllar içinde görme sinirinde kalıcı hasar oluşur. Hastalar göz doktoruna başvurmadığı sürece glokom olduklarından habersizdir. Daha az sıklıkta normal tansiyonlu glokomu görmekteyiz. Burada da adından da anlaşılacağı gibi göz tansiyonu normal sınırlar içinde olmasına rağmen görme sinirinin beslenmesi, dolaşımındaki bozukluğa bağlı hasar gelişmektedir. Hastalarda yine bir belirti görülmez. Çok daha nadir gördüğümüz ve ‘akut açı kapanması’ adını verdiğimiz glokom tipinde ise gözün içerisinde salgılanan göz içi sıvı (aköz hümör) dışa akımında ani tıkanma ve drenaj sistemine ulaşamaması sonucu göz tansiyonu hızla çok yükselmektedir. Bu glokom tipinde ancak hasta ciddi şikayetlerle sıklıkla acilen doktora başvurur." açıklamasında bulundu. "GÖZ TANSİYONU DÜŞTÜ DİYE RUTİN KONTROLLERİN YAPILMASI BIRAKILMAMALIDIR" "Son olarak, en etkili tedavinin erken teşhis olduğunu unutmamak gerekmektedir. Glokom ömür boyu takibi gereken bir hastalıktır. Göz tansiyonu düştü diye rutin kontrollerin ve analizlerin yapılması bırakılmamalıdır." dedi.

Anne adayları dikkat! Haber

Anne adayları dikkat!

Kış mevsiminde havaların soğuması ve güneşin etkinliğinin azalması nedeniyle insanların enfeksiyonlara açık hale geldiğini kaydeden Medicana Sağlık Grub Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Ali Metin Celep, anne adaylarının enfeksiyon konusunda en riskli gruplar arasında yer aldığını söyledi. Bu dönemde anne adaylarının kış hastalıklarından korunmak için önlem almaları gerektiğini belirten Op. Dr. Ali Metin Celep, “Bunun için de kendi depolarında eksik olan vitamin ve minerallerin tamamlanması kış döneminde onların halsiz düşmelerini ve enfeksiyonlardan korunmalarını sağlar” dedi. Eksik olan Covid-19 ve grip aşıları yaptırılmalı İnfluenza tipi gribal enfeksiyonlarda son zamanlarda artış görüldüğünü söyleyen Celep, “Gebeler için kış enfeksiyonlarından korunmak birinci derecede önemlidir. Son günlerde özellikle kapalı alanlardaki maske kullanımının gevşemesi yeniden koronavirüse neden olurken; bir yandan iki senedir görülmeyen influenza tipi gribal enfeksiyonlarda artış görülmektedir. Bu anlamda anne adaylarının eksik olan Covid-19 ve grip aşılarını yaptırmaları önem taşımaktadır. Anne adaylarının aklında aşıların bebeklerine zarar verdiği konusunda soru işaretleri bulunabilir ama çalışmalara göre bu aşıların anne karnındaki bebeğe sakıncası olmadığı bilinmektedir. Bunun yanında gebelerin maske takımına özel olarak önem vermesi, kapalı alanlarda daha az zaman geçirmeleri hastalık riskini azaltmak açısından olumlu olacaktır. Eğer kapalı alanda daha az zaman geçirmek mümkün olmuyorsa bulunulan ortamın sık sık havalandırılmasına dikkat edilmelidir” diye konuştu. Kış mevsiminde beslenme direnci artırır Vücut direncinin artırılması için gebelikte beslenmenin de çok önemli olduğunu vurgulayan Celep, “Vücut direncini arttırmak için demir ve C vitamini içeren gıdaları tüketmek önemlidir. Yeşil yapraklı sebzelerden lahana, brokoli, ıspanak ve pırasa tüketmeleri önemlidir. Bu sebzeler içerdikleri bol miktarda demir sayesinde gebelerin hastalıklara olan direncini artırır. Bunun yanında sebzelerin içindeki lifler sayesinde bağırsak hareketleri düzenlenir ve kabızlık engellenir. Ayrıca anne adaylarının mandalina, portakal gibi meyveleri tüketmesi, içerdikleri bol miktarda C vitamini ile gebenin bağışıklık sistemini güçlendirmesi açısından çok önemlidir” şeklinde konuştu. Balık tüketimi önemli Gebe kadınların haftada en az 1 öğün balık tüketmelerini öneren Celep, “Sonbahar ve kış aylarında bolca bulunan taze balık tüketimi Omega 3 ve D vitamini eksikliğini tamamlar. Omega 3 ve D vitamini kemik ve diş sağlığı için de olumlu katkıda bulunur. Genel anlamda gebelikte Akdeniz tipi beslenme yani yeşil yapraklı sebze ve balık tüketimi vücut direncini artırmanın yanında gebelikte ortaya çıkan yüksek tansiyon ve protein kaybıyla karakterize giden preeklamsi durumunu da dörtte bir oranında azaltmaktadır. Bütün bu önlemlere rağmen hastalanan gebelerin dikkat etmeleri gereken en önemli husus istirahat ve yeterli su tüketimidir. Ateş, boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı gibi semptom gösteren gebeler Kadın Hastalıkları ve Doğum doktorlarının da yönlendirmesiyle Kulak, Burun Boğaz, Dahiliye ve Göğüs Hastalıkları bölümlerine başvurmaları; hekimlerin önerdiği ilaçları kullanmalıdırlar. Düşünülenin aksine ‘gebeler ilaç kullanamaz’ diye bir şey yoktur. Gebe olduğunuzu bilen bir doktorun yazdığı ilaçlar, gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Ama doktor tavsiyesi olmadan herhangi bir ilaç, özellikle anti-gribal ilaçlar kullanılmamalıdır. Burun tıkanıklığı için buruna okyanus suyu uygulamak, yüksek yastıkta yatmak; ateş için doktor önerisiyle parasetamol içerikli ilaçlar kullanmak faydalı olabilir” ifadelerinde bulundu. Son olarak hamilelerin aşırı terlemeden koruyan kıyafetleri tercih etmelerini tavsiye eden Celep, “Gebeler sonbahar ve kış aylarında soğuktan korunmak için sentetik ve polyester kumaşlar yerine ince ve bir kaç kat pamuklu veya yünlü kıyafetleri tercih etmelidirler. Bu kumaşlar gebeyi aşırı terlemeden korur ve mantar enfeksiyonu riskini en aza indirir. Bu sayede kaşıntı gibi alerjik problemlerin de önüne geçmiş olur” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.