Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Yargı

Herkes Duysun - Yargı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yargı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Kobani değerlendirmesi: Bir terör kalkışmasıdır Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Kobani değerlendirmesi: Bir terör kalkışmasıdır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "26. Dönem Adli Yargı ve 16. Dönem İdari Yargı Kura Töreni"nde konuştu. NTV'de yer alan habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının başında İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın hayatını kaybettiği helikopter kazasına değindi. İran halkına başsağlığı dileyen Erdoğan, "Sayın Reisi ile çok yakın diyalog içinde olmuştuk. Türkiye olarak bu zor günlerinde dost ve kardeş İran halkının yanında olacağız." dedi. "SAYIN REİSİ İLE ÇOK YAKIN DİYALOG İÇİNDE OLMUŞTUK" Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle: "Merhum Reisi'ye ve İran Dışişleri Bakanı ile diğer yetkililere Allah'tan rahmet diliyorum. Bu elim kazadan duyduğumuz derin teessürü ifade etmek istiyorum. İran halkına şahsım, milletim adına başsağlığı diliyorum. Tüm imkanlarımızla arama kurtarma çalışmalarına katkı vermeye hazır olduğumuzu belirttik. Akıncı ve helikopterimizi bölgeye sevk ettik. Kurtarma ekiplerimiz de bölgeye intikal etti. Sayın Reisi ile çok yakın diyalog içinde olmuştuk. "TÜRKİYE OLARAK KARDEŞ İRAN HALKININ YANINDA OLACAĞIZ" Türkiye olarak biz de her zaman olduğu gibi bu zor günlerinde dost ve kardeş İran halkının yanında olacağız. İranlı kardeşlerimizin bu süreci kadim ve güçlü devlet geleneklerine uygun şekilde suhuletle yöneteceklerine yürekten inanıyorum. "BUGÜNKÜ TÖRENLE HAKİM SAVCI SAYIMIZI 25 BİNE YAKLAŞTIRIYORUZ" Yargı adaylarımızın bir kısmının kurasını çekeceğiz. 1044 hakim ve savcımızı ülkemizin dört bir yanındaki görev yerlerine yolcu edeceğiz. 81 vilayeti ile bu ülkeyi çok sevmelerini istiyorum. İnşallah gittikleri yerlerde adalet sancağını yücelteceklerine inanıyorum. Bugünkü törenle 25 bine yaklaştırıyoruz hakim savcı sayımızı. 9 bin 349 olan hakim savcı sayısını 2 buçuk kattan fazla artırdık. "ADALETE ERİŞİMİ KOLAYLAŞTIRAN TARİHİ REFORMLARA İMZA ATTIK" Yargıda çift başlılığa son verilmesinden bireysel başvuru hakkına arabuluculuk müessesesine hasılı çok geniş bir yelpazede adalete erişimi kolaylaştıran tarihi reformlara imza attık. Güven veren adalet hedefiyle bu alandaki çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. "ANAYASAYI DEĞİŞTİREREK DARBECİLERİN YARGILANMASINI SAĞLADIK" Anayasayı değiştirerek darbecilerin yargılanmasını sağladık. İktidarlarımız döneminde milli iradeye kasteden darbeciler yargılandı geç de olsa hak ettikleri cezaları aldılar. 12 Eylül ve 28 Şubat'ta demokrasiye darbe yapanlar bağımsız Türk mahkemeleri tarafından mahkum edildi. Aynı durum 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ele başları için de geçerlidir. "YURT DIŞINA KAÇAN ALÇAKLARIN DA PEŞİNİ ASLA BIRAKMAYACAĞIZ" 253 insanımızı şehit edenler gün yüzü göremeyecekler. Yurt dışına kaçan alçakların da peşini asla bırakmayacağız. Son FETÖ'cü hain de yargıya hesap verene kadar enselerinde olacağız. Demokrasimize uzanan elleri kırmaktan çekinmedik, yine çekinmeyeceğiz. Milletin muazzez iradesine kimsenin gölge düşürmesine müsaade etmeyeceğiz. Vatanımızın bekası, milletimizin birlik ve dirliği, milli iradenin egemenliğine kim kastederse karşısında yine bizi bulacak, yargımızı bulacaktır. "DOĞRUDAN DEVLETİ HEDEF ALAN İSYAN GİRİŞİMİYDİ" 6-8 Ekim hadisesi asla bir protesto gösterisi değil 37 insanımızın vahşice öldürüldüğü bir terör kalkışmasıdır. Bu isyan girişiminde 37 insanımız şehir eşkıyaları tarafından katledilmiştir. Doğrudan devleti hedef alan isyan girişimiydi. 6-8 Ekim olaylarını kimse mazur ve meşru gösteremez. Hukuk bunlardan hesap sormak zorundadır. Mahkeme kararlarıyla ilgili haddi aşan yorumları kabul etmiyoruz. Karar yüreklere su serpmiştir, adaletin tecellisine olan inancı güçlendirdi. İsyan girişiminden 10 yıl sonra hakkın yerini bulduğunu görüyoruz. "ADALET SİSTEMİMİZİN ŞEFFAFLAŞTIRILMASI İÇİN YENİ ADIMLAR ATMAYI SÜRDÜRECEĞİZ" Adalet sistemimizin şeffaflaştırılması hesap verebilirliğin artırılması yargı tarafsızlığının tahkim edilmesi için bundan sonra da yeni adımlar atmayı sürdüreceğiz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yargı üyelerimiz eleştiri sınırlarını aşan haksız ithamlarla uğraşıyor Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yargı üyelerimiz eleştiri sınırlarını aşan haksız ithamlarla uğraşıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay Konferans Salonu'nda düzenlenecek İdari Yargı Günü ve Danıştay'ın 156. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni'nde konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar: Öncelikle 4 yıllık görev süresinin ardından Danıştay Başkalığına tekrar seçilen Zeki Yiğit'i kutluyor, Mevla'dan kendisine üstün muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Görev sürelerini başarıyla tamamlayan Danıştay mensuplarına, kıymetli hizmetlerinden dolayı ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. "DANIŞTAY, ANAYASA VE YASALARIN UYGULANMASINI DA GARANTİ EDİYOR" Devlet geleneğimizdeki devamlılığın simgelerinden olan Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti'nin kökü mazide olan atide bir devlet olduğunu gösteriyor. Bir buçuk asrı aşan tarihiyle Danıştay hem ecdattan bize kalan bir miras hem de güçlendirerek gelecek nesillere bırakmamız gereken bir emanettir. İnşallah bu emanete hakkıyla sahip çıkmaya devam edeceğiz. Hukuk devletinin en temel ilkelerinden biri olan idarenin yargısal denetimidir. Bu ilkenin hayata geçmesi anacak idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabii olmasına bağlıdır. Bu misyonun ülkemizdeki temsilcisi de Danıştay'dır. Danıştay'ımız, idarenin yargı yoluyla denetlenmesinin yanı sıra kamu ile vatandaş arasındaki ihtilafların çözümünde de nihai karar vericidir. Danıştay, Anayasa ve yasaların uygulanmasını da garanti ediyor. Yüksek mahkemelerimizin her biri, kendi görev alanları içerisinde adaletin en iyi, hızlı ve etkin şekilde tecellisi için çalışıyor. "ADALETİN OLMADIĞI YERDE HUZUR OLMAZ" Türk milleti adına karar verme onurunu ve mesuliyetini taşıyan yargı organlarımızın her biri ülkemizde huzurun, güvenliğin, kalkınmanın, demokrasinin ve sosyal barışın muhafazasının teminatıdır. Bu konuda en küçük bir şüphe, en küçük bir tartışma yoktur. Makamlarımızdan ve unvanlarımızdan öte 85 milyonun bir ferdi olarak hepimiz şu gerçeğe yürekten inanıyoruz. Nasıl geç gelen adalet adalet değilse, topluma güven verene ve erişilebilir adalet sistemi de bekamızın güvencesidir. Tüm mahkeme salonlarımızda bulunan "Adalet mülkün temelidir" yazısı hem bu hakikati bize hatırlatır hem de medeniyetimizin adaletin tesisine verdiği ehemmiyeti ortaya koyar. Devlet, adaletle hükmettiği, adalet dağıttığı, adaletin tecellisini sağladığı müddetçe güçlüdür, dimdik ayaktadır. Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz, refah olmaz, milleti bir arada tutan bağ zayıflamaya başlar. Bunun için adli ve idari yargı fark etmeksizin adliyenin kapısını adaletin kapısı haline getirdiğimiz ölçüde geleceğimize güvenle bakabileceğimize inanıyorum. "15 TEMMUZ'DA ÖDEDİĞİMİZ AĞIR BEDELLER İSE ORTADADIR" Tabii burada şu hususu ifade etmek durumundayım. Biz adalete büyük önem veren, ama aynı zamanda yakın tarihinde pek çok adaletsizliğe şahitlik etmek zorunda kalan bir milletiz. Adaletsizlik duygusunun insanımızın gönül dünyasında nasıl kırılmaya yol açabileceğini, demokrasi mücadelemiz boyunca bizzat yaşadık, gördük. 27 Mayıs darbecilerinin gerçek bir mahkemeden ziyade kötü bir tiyatroyu andıran Yassıada'da işledikleri hukuk katliamlarını unutmuyoruz. Rahmetli Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı, üzerinden geçen 63 yıla rağmen milletimizin kalbinde bir yara olarak halen kanıyor. 12 Eylül dikta rejiminin güya adaleti tesis maksadıyla bir sağdan bir soldan darağacına gönderdiği gençlerin acısı hiç dinmedi. 28 Şubat döneminde adeta koro halinde darbecilere alkış tutanların hukuk sistemimize verdikleri zararın telafisi yıllar aldı. 17-25 Aralık yargı emniyet girişiminin faillerinin sebep olduğu sıkıntıların hala yükünü çekiyoruz. 15 Temmuz'da ödediğimiz ağır bedeller ise ortadadır. Bir gecede 253 insanımızı şehit verdiğimiz bu ihanetin merkezinde sadece eli silah tutanlar değil, üniformalı ve cübbeli örgüt militanları da vardı. Şayet darbeci alçaklar başarılı olsalardı yeni Yassıada'lar kuracaklar, kan dökecekler, yeni hukuk cinayetleri işleyeceklerdi. Tüm bu acı örneklerin bize gösterdiği gerçek şudur. Adalet sistemimiz bir dönem darbecilerin, bir dönem kendini milletten üstün gören oligarşik yapıların, bir dönem de FETÖ ihanet çetesinin sultasına ve saldırılarına maruz kalmıştır. Yargının üzerine vesayetin veya paralel odakların gölgesinin düştüğü bu dönemler sona erse de toplumdaki etkileri uzun süre devam etmiştir. "MAHKEME KURUP, SAĞA SOLA YARGI DAĞITMA BOYUTUNA ASLA VARMAMALIDIR" Son yıllarda bu mahfillere yazılı, görsel, dijital mecralarıyla medyanın ve sosyal medyanın eklendiği görülüyor. Medyanın ve sosyal medyanın millet namına denetim vazifesi üstlenmesi demokrasimiz için şüphesiz bir kazançtır ama bu hakim cübbesi giyip, mahkeme kurup, sağa sola yargı dağıtma boyutuna asla varmamalıdır. Yargıyı yönlendirme, yargı mercilerimizi baskı altına alma, istemedikleri karar çıkmaması halinde hukukçularımızı hedefe koyma her geçen gün daha sık karşılaştığımız tehditlerden biri haline ne yazık ki dönüşüyor. Sosyal medyadaki acımasız linç kültürünün mağdur ettiği kesimlerin en başında yargı organlarımız ve mensuplarımız geliyor. Çok önemli, çok hassas ve mesuliyeti hakikaten ağır bir görevi icra eden yüksek yargı üyelerimiz, savcılarımız, hakimlerimiz ne yazık ki zaman zaman eleştiri sınırlarını aşan haksız ithamlara muhatap oluyor. Çok net söylemek isterim siyaset kurumu nasıl layüsel değilse, yargı da eleştirilemez değildir. Yargının kararlarını beğenmeyebilir, itiraz edebilir, hoşnutsuzluğumuzu açıkça dile getirebiliriz. Buna kimse engel olamaz, olmamalıdır. Terörü övmediği, şiddeti teşvik etmediği ve hakarete varmadığı sürece insanlar fikirlerini farklı mecralarda özgürce yazabilir, paylaşabilir. Millet adına kamu gücünü kullananların belli sınırlar içinde bu sert tepkilere tahammül etmesi, mazur ve meşru görmesi beklenir. Fakat yargının toptancı bir anlayışla kurumsal olarak yıpratılmasını yargı organlarımıza ve mensuplarımıza çamur atılmasını asla kabul edemeyiz. Hukukun kendi mecrasında ilerlemesi, adaletin tecellisine giden en hayırlı, en kestirme yoldur. Adli ve idari davaları hukukun meselesi olmaktan çıkarıp siyasallaştırmak, sonuç ne olursa olsun toplumdaki adalet duygusuna gölge düşürecektir. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Herkes yargıya yardımcı olmalı, işini kolaylaştırmalı, adaletin eksiksiz ve gecikmeksizin tecellisine katkı sağlamalıdır. "SORUN VARSA ÇÖZMEK HEPİMİZİN MÜŞTEREK GÖREVİDİR" Buradan tüm milletime şu samimi çağrıyı yapmak istiyorum. Güçlü, tarafsız, bağımsız, iyi ve seri işleyen bir adalet sistemi, evlatlarımıza bırakabileceğimiz en kıymetli mirastır. Şayet bu konuda eksik varsa tamamlamak, sorun varsa çözmek, tıkanıklık varsa gidermek, 85 milyon olarak hepimizin müşterek görevidir. Yargının yasama ve yürütmeye müdahalesi nasıl yanlışsa, yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi de o denli hatalıdır. İktidarı ve muhalefetiyle, basını ve sivil toplumuyla hep birlikte yargımızın her türlü taassuptan, menfaat eksenli gruplaşmadan ve ideolojik kamplaşmadan uzak durmasını temin etmemiz gerekiyor. Milletin maslahatı ve ülkenin selameti yerine belli bir zümrenin menfaatini gözeten dar kadrocu anlayışların adalet teşkilatımız dahil devletimizin kurumları içinde tekrar yuvalanmasına izin veremeyiz, vermeyeceğiz. Bu konuda hepimizin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi şarttır. Adalet terazisini elinde tutan hukukçularımızın da medya, sosyal medya, günlük hayattaki duruşlarıyla bu sürece olumlu katkı sunması önemlidir. Bunu başardığımızda çok daha iyi bir konumda olacağımıza inanıyorum. "ÜZERİMİZE DÜŞEN YAPICI ROLÜ OYNAMAYA DEVAM EDECEĞİZ" Yeni anayasa, sivil siyasetin alanını genişleterek, ekonomiden sosyal hayata, ülkemizin meselelerinin çözümünü daha da hızlandıracaktır. Cumhuriyetimizin 100. yılının darbe ürünü bir anayasayla karşılanmış ve geçirilmiş olmasını Türkiye demokrasisine yakıştıramıyoruz. Siyaset kurumunun, ekonomik ve sosyal sorunları öne sürerek, sivil anayasa ihtiyacını gündemden düşürmek istemesini doğru bulmuyoruz. Siyasetteki yumuşamayla birlikte farklı siyasi partiler arasındaki istişari görüşmelerin yoğunlaşması önemli bir fırsat teşkil ediyor. Biz, milletimizin beklentileri çerçevesinde üzerimize düşen yapıcı rolü oynamaya devam edeceğiz.

Zonguldak'ta 8 kişinin öldüğü maden ocağı kazasında sanıkların yargılanması sürdü Haber

Zonguldak'ta 8 kişinin öldüğü maden ocağı kazasında sanıkların yargılanması sürdü

Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuksuz sanıklardan proje sorumlusu E.K. ile dönemin TTK Genel Müdürü R.D. ve kurum yöneticisi M.A. katıldı. Kazada ölen işçilerin yakınları ile taraf avukatları da salonda hazır bulundu. Sanık E.K, savunmasında, suçlamaları reddederek, "Bozma ilamında proje hazırlayan benmişim gibi bahsedilmiş ancak projeyi hazırlayan ben değilim, TTK'dir. Bilirkişi raporlarında bu süreçlerde tek yetkili benmişim gibi rapor düzenlenmiş ancak ben talimatlarla çalışırım." dedi. Denetim eksikliklerinin de kendisine atfedildiğini öne süren E.K, "Olaydan önce böyle bir olay yaşanabileceği öngörülememiştir. Öyle ki bu olaydan sonra yönergeler değişmiştir. Kanunlarımız dahil bu olayı daha önce öngörememiştir. Daha önce alınan bilirkişi raporlarında çelişkili ifadeler mevcuttur. Bunun haricinde asıl işveren ile özel firma arasındaki iş ilişkisinin muvazaalı olduğuna dair Yargıtay kararı mevcuttur. Dolayısıyla muvazaanın olduğu iş ilişkisinde iş güvenliğine ilişkin sorumluluk asıl işverene aittir. Bu nedenlerle tekrar bilirkişi raporu alınmasını talep ederim." ifadelerini kullandı. Kazada hayatını kaybeden işçilerin yakınlarının vekili avukat Murat Kemal Gündüz de Yargıtay'ın bozma ilamına diyeceklerinin olmadığını belirterek, buna uyulmasını talep etti. Esas dosya yönünden mahkumiyet verilen sanıkların eylemlerini bilinçli taksirle gerçekleştirdiklerinin ve beraat eden sanığın da eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği hususunun netleştiğini söyleyen Gündüz, bu yönden yeniden rapor aldırılmasına gerek bulunmadığını kaydetti. Gündüz, birleşen dosya sanıklarının kusursuz olduğuna dair rapor düzenlendiğini aktararak, "Bu nedenle Yargıtay ilamıyla çelişen birleşen dosyadaki raporlara itirazlarımızı tekrar ediyoruz ve birleşen dosya yönünden rapor alınmasını talep ediyoruz." dedi. Sanık M.A. ise ihale sürecinin her yıl düzenli olarak Sayıştay tarafından denetlendiğini ve rapora bağlandığını anlatarak, "Eksiklikler tespit edilseydi raporda yer alırdı. Dolayısıyla bu tür düzenlenen raporlarda 5 yıl süre içerisinde firmanın yetersiz olduğuna dair herhangi bir tespit yoktur. Kaza olmasaydı böyle bir konu gündeme gelmeyecekti. Bu konularda, dosyanın emekli Sayıştay üyelerinden oluşan bilirkişi kurulundan rapor aldırılmasını talep ederim." diye konuştu. Önceki savunmalarını tekrar eden sanık R.D. ise bilirkişi raporlarındaki aleyhe hususları kabul etmediğini belirterek beraatini talep etti. Cumhuriyet savcısı, dosyadaki bilirkişi raporlarının atılı suçlar açısından sanıklar hakkında sağlıklı değerlendirme yapılabilmesi için yeterli ve açık olarak tanzim edildiğini vurgulayarak, "Yeniden rapor aldırılması yönündeki tüm taleplerin reddine ve ayrıca dosya tekamül ettiğinden ve araştırılacak başkaca husus kalmadığı açıkça anlaşıldığından tevsi tahkikat talepleri açısından da yine tüm taleplerin reddine karar verilmesi talep olunur." şeklinde görüş bildirdi. Savcı, Yargıtay'ın kararı dikkate alınarak sanıklar E.K, Ş.S.D. ve A.A. hakkında üzerlerine atılı suçtan 5237 sayılı yasanın 85/2, 22/3 maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılmaları, birleşen dosyada ise üzerlerine atılı suçlar açısından sanıkların olayda kast veya taksirlerinin bulunmaması gerekçesiyle beraatleri yönünde karar verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti, Yargıtay'ın bozma ilamının içeriği ve dosyadaki bilgi ve belgeler ile raporlar dikkate alındığında yeniden rapor alınması yönündeki taleplerin reddine oy birliğiyle karar verdi. Heyet, sanıklara ve taraf avukatlarına esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarını yapmak için süre verilmesine hükmederek, duruşmayı erteledi. SÜREÇ TTK Kozlu Müessese Müdürlüğüne bağlı maden ocağında, 7 Ocak 2013'te özel firmanın galeri açma işini yürüttüğü eksi 630 kotunda metan püskürmesi sonucu 8 işçi yaşamını yitirmiş, 8 kişi de gazdan etkilenmişti. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, 10 sanık hakkında "taksirle birden çok kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Nisan 2019'daki duruşmada, tutuksuz sanıklardan 3'ünün, olayın meydana gelmesinde asli kusurlu oldukları gerekçesiyle 8 yıl 4'er ay hapisle cezalandırılmasını kararlaştırmıştı. Sanıklardan 2 müessese yöneticisine de denetim görevlerini yerine getirmedikleri için tali kusurlu oldukları gerekçesiyle 3 yıl 4 ay hapis cezası veren ve bu cezaları paraya çeviren heyet, tutuksuz 5 sanığın ise beraatine hükmetmişti. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin TTK Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı ile kurum yöneticisi 5 kişi hakkında istenilen soruşturma izninin reddedilmesi üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesine itirazda bulunmuş, itirazın kabul edilmemesi üzerine de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştı. Başvuruyu kabul eden Anayasa Mahkemesi, dosyanın gönderildiği Ankara Bölge İdare Mahkemesinin soruşturma izni verilmemesine ilişkin itiraza konu kararının kaldırılmasına hükmetmiş, 6 sanığın, "taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıldan 15'er yıla, "görevi kötüye kullanma" suçundan ise 3 aydan birer yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına 25 Ekim 2022'de başlanmıştı. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, "iş güvenliği mevzuatına aykırı eylemleriyle, kazaya sebebiyet verebileceğini objektif olarak öngördüğü halde neticenin meydana gelmeyeceğine inanmak suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlarıyla bilinçli taksirle hareket ettiği" gerekçesiyle 3 sanık hakkındaki kararları bozmuştu. Dosya, sanıkların "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne veya yaralanmasına neden olma" suçundan yeniden yargılanması için 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. 3. Ağır Ceza Mahkemesi de aynı kazaya ilişkin haklarında daha önce soruşturma izni verilmeyen ancak Anayasa Mahkemesi kararının ardından yargılanmasına başlanan 6 sanığın dosyasını birleştirilmek üzere 1. Ağır Ceza Mahkemesine iletmişti. Haklarında verilen mahkumiyet ve beraat kararları bozulan 3 sanık ile Anayasa Mahkemesi kararıyla yargılanmasına başlanan 6 sanığın dosyaları birleştirilmişti.

İsrail'de yargı krizi! Haber

İsrail'de yargı krizi!

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin "yargıyı zayıflatma" girişimleri ve aşırı sağcı politikaları ülkede krize neden oldu. Netanyahu hükümetinin yargının bazı yetkilerini meclise devretmeye yönelik hamleleri sonrası sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, "tarihi anayasal krizi önlemek" amacıyla "ilgili taraflarla" görüştüğünü belirterek, "Ulusumuzu parçalayan derin bir anlaşmazlığın pençesindeyiz. Bu çatışma, İsrail ve diasporadaki pek çok kişi gibi beni de derinden endişelendiriyor" dedi. İki kritik noktaya odaklandığını aktaran Herzog, bunların "tarihi bir anayasal krizi önlemek” ve “İsrail içinde devam eden anlaşmazlığı durdurmak" olduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanlığı’nın meseleleri ele almak için tüm tarafların güvendiği belki de tek yer olduğunu vurgulayan Herzog, söz konusu görüşmelerin başarısız olabileceğinin farkında olduğunu belirterek, “Bu çabanın başarısından emin olmadığımı alçakgönüllülükle kabul ediyorum. Sorumluluğun bulunduğu çeşitli taraflarda iyi niyet var, ancak daha gidilecek çok yol ve önemli boşluklar var" dedi. Herzog, arabuluculuk çabalarına odaklanırken protestoculara da saygı duyduğunu ifade ederek, "Bana yönelik eleştirilere saygı duyuyorum" diye konuştu. Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetinin planladığı ve protestolara yol açan yargı reformunda, Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin sınırlandırılması, meclisin mahkeme kararlarını geçersiz kılması ve yargının hakimlerin seçimi üzerindeki etkisinin azaltılması öngörülüyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.