Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Yıkım

Herkes Duysun - Yıkım haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yıkım haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

İsrail, Haber

İsrail, "Dahiye Doktrini"ni bir kez daha Beyrut'un güneyinde uyguluyor

Hizbullah'ın kalesi olarak bilinen Dahiye, 23 Eylül'den bu yana İsrail'in yoğun bombardımanına maruz kalıyor. Bu kapsamda 1992'de Abbas Musevi'nin öldürülmesiyle onun yerine geçen ve 22 yıl boyunca Hizbullah'ı yöneten Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah da 27 Eylül'de konutuna düzenlenen saldırı sonucunda öldürüldü. Hizbullah lideri Nasrallah'ın dışında, başta onun yerine örgütün başına geçmesi beklenen Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin olmak üzere komuta kademesinden üst düzey birçok isim, Dahiye'de İsrail'in hava bombardımanının hedefi oldu. İsrail, Beyrut'un güneyindeki Dahiye'ye yönelik saldırılarını son günlerde yoğunlaştırırken geçen hafta bölgeye 50'nin üzerinde şiddetli hava saldırısı düzenleyerek birçok binayı yerle bir etti. "İSRAİL İŞGALİ, BİR DİRENİŞ HAREKETİ OLARAK HİZBULLAH'IN ORTAYA ÇIKMASINA SEBEP OLDU" Beyrut'un güneyi Dahiye hakkında AA muhabirine konuşan Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sami Nadir, Arapça "dahiye" kelimesinin "banliyö" anlamına geldiğini belirterek Beyrut'un güneyinin bu sebeple "Dahiye" olarak isimlendirildiğini söyledi. Nadir, İsrail'in 1982 yılında Filistin Kurtuluş Örgütünü bitirmek için Lübnan'ı işgal ettiğini hatırlatarak "İsrail işgali, bir direniş hareketi olarak Hizbullah'ın ortaya çıkmasına sebep oldu." dedi. Dahiye'nin Hizbullah'ın kalesi haline gelişine dair ise Nadir şöyle devam etti: "Bu da bize İsrail'in bugün, yaklaşık 40 yıl önce yaratılmasına yardımcı olduğu bir sorunla başa çıkmaya çalıştığını gösteriyor. 1982'deki işgal nedeniyle Lübnan'ın güneyinde kalan pek çok Şii, Beyrut'un güney banliyösüne yerleşmek için tamamen tahrip edilmiş köylerini terk etmişti." "BU SAVAŞ DİĞER TÜM SAVAŞLARDAN ÇOK FARKLI" İsrail'in 1982'deki işgalinin ardından başta Şiiler olmak üzere yerinden edilmiş kişilerin kurduğu bölge olan Dahiye, 2006'daki İsrail-Hizbullah savaşından da en çok etkilenen yerdi. Daha önce AA'nın da aralarında bulunduğu dünyanın önde gelen haber ajansları için çalışan savaş fotoğrafçısı Remzi Haydar, "Bugün yaşadığımız savaş geçmiş tüm savaşlardan farklı. Ben ülkedeki 1982, 1996 ve 2006 savaşının yanı sıra Irak savaşı, Yemen gibi birçok yerde görevler yaptım. Ancak dediğim gibi bu savaş diğer tüm savaşlardan çok farklı." ifadelerini kullandı. Haydar, teknolojinin gelişimiyle savaşların da değiştiğini belirterek basın mensuplarının hareketinin kısıtlandığını ve özellik İsrail'in gazetecilere yönelik hareket özgürlüğüne asla müsaade etmediğini, Lübnan'da 4 gazetecinin İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini dile getirdi. "DAHİYE'NİN YÜZDE 20'SİNİN SON SAVAŞTA YIKILDIĞINI SÖYLEYEBİLİRİZ" "2006'da yıkım vardı, ancak bugünkü daha büyük. Ayrıca Dahiye de 2006 yılına göre daha büyük. İnsanlar bunu pek fark etmiyor. Yeni yapılaşmalar var ve bunlar yavaş yavaş yıkılıyor. Yani Dahiye'nin yüzde 20'sinin son savaşta yıkıldığını söyleyebiliriz. 2006 yılında belirli bir alan vardı ve o alan tamamen yıkılmıştı. Ancak bugünkü yıkım Dahiye'nin her yerine ve her köşesine uzanmış. Eğer savaş günde ortalama 10-15 binanın hedef alındığı şu anki tempoyla devam ederse büyük bir felaket yaşanacaktır." İsrail ile Hizbullah arasında 2006'da yaşanan savaşa nazaran bugün insanların bölgeyi terk etmesi nedeniyle Dahiye'de can kaybının az olduğunu ifade eden Haydar, Dahiye ve ülkenin güneyinde yerinden edilenler dahil herkesin herhangi bir ateşkes durumunda, tıpkı 2006'da olduğu gibi hiç beklemeden evlerine dönüş yolunu tutacağını savundu. DAHİYE DOKTRİNİ: ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMIYLA SİVİLLERİN VE SİVİL ALTYAPININ KASITLI OLARAK HEDEF ALINMASI Havadan ve denizden yaptığı saldırılarla 2006'da bölgenin altyapısını yerle bir eden İsrail'in, gerçekleştirdiği bu büyük yıkım, orantısız güç kullanımıyla sivillerin ve sivil altyapının kasıtlı olarak hedef alınmasını öngören askeri bir doktrin olarak "Dahiye Doktrini" adıyla takdim edildi. Dönemin İsrail Ordusu Kuzey Kuvvetleri Komutanı, bugünün Knesset Üyesi Gadi Eisenkot, Dahiye'de olanlardan 2 yıl sonra Ekim 2008'de İsrail'in Yediot Ahronot gazetesine verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı: "2006'da Beyrut'un Dahiye semtinde olanlar, İsrail'e ateş açılan her yerde olacak. Orantısız güç uygulayacağız, orada büyük hasar ve yıkıma yol açacağız. Bizim bakış açımıza göre, bunlar sivil bölgeler değil, askeri üsler. Bu bir öneri değil, bu bir plan ve onaylandı." Daha sonra genelkurmay başkanlığı ve bakanlık da yapan Eisenkot'un, söz konusu röportajda bahsettiği plan "Dahiye Doktrini" olarak literatüre girerken bugün Beyrut'un güneyinde ve hemen hemen tüm Lübnan'da yaşanacakların da ipucunu verdi. DAHİYE DOKTRİNİ, GAZZE'DE DE UYGULANDI Dahiye Doktrini, 2008, 2012, 2014 ve en sert göstergesi olarak 7 Ekim 2023 sonrası gibi birçok dönemde Gazze'de uygulandı. Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Nadir,  "Dahiye Doktrini, saldırganlığını tekrarlamaması için rakibinizi caydırmak amacıyla ona büyük bir hasar vermeniz, büyük bir darbe vurmanızdır. Bu doktrin ilk kez 2006 yılında Dahiye'ye karşı kullanıldı ya da uygulandı." İsrail'in Dahiye'ye yaptığı bu saldırıların, Hizbullah'ı 10 yıl kadar caydırabildiğini belirten Nadir, "Ama daha sonra Hizbullah, yeniden güçlü bir örgüt olarak ortaya çıktı. Suriye savaşına dahil olduktan sonra önem ve ölçek olarak büyüdü." ifadelerini kullandı. ULUSLARARASI HUKUKUN İHLALİ Orantısız güç kullanımını ve savaş suçu olan sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasını açıkça yasaklamasına karşın İsrail tarafından uygulanan bu doktrin, uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak görülüyor. Önemli insan hakları sözleşmelerinden olan 4. Cenevre Sözleşmesi'nin 51. Maddesi, "Beklenen somut ve doğrudan askeri avantaja kıyasla aşırı olacak şekilde, tesadüfi sivil can kaybına, sivillerin yaralanmasına, sivillerin kullanımında olan nesnelerin zarar görmesine veya bunların bir kombinasyonuna neden olması beklenebilecek" saldırıları yasaklıyor. İsrail ise bu yasağı birçok kez çiğnerken 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze ve Lübnan'da da benzer şekilde yasağı ihlal etmeyi sürdürüyor.

İsrail, yıkım kararı çıkardığı Bedevi köyündeki camiyi yıktı Haber

İsrail, yıkım kararı çıkardığı Bedevi köyündeki camiyi yıktı

Bölgede kaydedilen fotoğraflar ve görüntüler, İsrail ordusunun köye baskın düzenledikten sonra camiyi yerle bir ettiğini gösteriyor. İsrail Meclisi'nde Değişim için Arap Listesi'nden milletvekili Yusuf el-Atavine, yaptığı açıklamada, "(Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in çeteleri tüm köy sakinlerinin evlerini yıkıp onları göç ettirdikten sonra Ümmü'l-Hiran Camii'ni yıktı." ifadesini kullandı. Atavine, "Ezan sesi, onların yıkım ve makinalarının sesinden daha yüksek çıkacak. Biz sahibi olduğumuz topraklarımızda kararlılıkla kalacağız. Zeytin ve kekik olduğu müddetçe biz de burada olacağız." ifadesine yer verdi. İsrail'in Umm el-Hiyran köyünü keyfi olarak yıktığını ve sakinlerini göçe zorladığını belirten Atavine, İsrail ordusunun yıkımından önce geriye sadece Umm el-Hiyran Camisi'nin kaldığını belirtti. Atavine, "Yıkım ve harap etmeyi başarısız İsrail Diaspora Bakanı Amichai Chikli ve Ben-Gvir gurur kaynağı gördüğünden, köyün yıkılmasında ısrar ettiler. Biz bunun, Arap vatandaşlarını düşman ve işgalci olarak gören İsrail hükümetinin gerçek, ırkçı, faşist yüzünü gösteren kasvetli, kara bir tablo olduğunu söylüyoruz." değerlendirmesinde bulundu. İsrail'in yıkım, zulüm ve haksızlıklarına rağmen Filistinlilerin vatanlarında kararlılıkla kalacaklarının altını çizen Atavine, "Buradan başka kalacağımız bir vatan yoktur." ifadesine yer verdi. İsrail makamları, resmi olarak tanınmayan köyün sakinlerine 24 Kasım'a kadar mühlet verdi. İsrail devlet televizyonunun haberinde, gasbedilen Filistinlilerin köyünün bulunduğu yere 2 bin 400 İsrailli ailenin yaşayacağı Dırur adında bir yerleşim yeri yapılacağı aktarıldı. İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ BİR SUÇ Negev Arapları Yüksek Yönlendirme Komitesi'nden yapılan açıklamada, Netanyahu hükümetiyle Ben-Gvir'in Necef bölgesinde Araplara savaş açtığı belirtilerek, Umm el-Hiyran köyü sakinlerinin yerinden edilerek, yıkıntıları üzerine İsrailliler için yerleşim birimi kurulmasının uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenmiş suç olduğunun altı çizildi. Umm el-Hiyran köyü sakinleri için 16 Kasım'ın dayanışma günü ilan edildiğine dikkati çekilerek, evleri yıkılan bölge halkının yaşadıkları yeri terk etmeyeceğini vurgulamak için, evlerine enkazı üzerine çadırların kurulacağı duyuruldu. Açıklamada, Filistinlilerin köylerinden ve Negev'den ayrılmayacaklarına vurgu yapıldı. İsrail makamlarının köyün Negev'deki Yatir Ormanı-Hiyran bölgesindeki arazisini devlete ait olduğu gerekçesiyle mahkeme kararına dayanarak tahliye ettiği ve kararın ertelenmediği bildirildi. Bazı bölge sakinlerinin İsrail makamlarının uygulayacağı tahliye ve yıkım masraflarından kaçınmak için evlerini kendilerinin yıktığı kaydedildi. Açıklamada, 1950'lerdeki İsrail yönetiminin köy halkını o bölgeye yerleştirdiği ve köy halkının çoğunun o köyde dünyaya geldiğine dikkati çekildi. İsrail hükümetinin, Filistinli Bedevi nüfusunu kalabalık köylerde toplamak ve onların eşit haklara ve hukuka sahip vatandaşlar olarak özgürce yaşamalarına izin vermemek için bu tarz tahliye ve yıkım kararları aldığı ifade edildi. Negev'de sakinlerinin çoğunu Nekbe (Büyük Felaket) sonrasında topraklarından edilen Bedevilerin oluşturduğu İsrail makamlarınca tanınan 35 köy bulunuyor. İsrail, resmi olarak tanımadığı Arap köylerine elektrik ve su gibi hayati altyapı hizmetlerini sunmuyor ve bölgedeki Filistinli bedevilerin arazi mülkiyetini kabul etmiyor.

Caminin yıkım kararı nedeniyle olay çıktı: 5 kişi hayatını kaybetti Haber

Caminin yıkım kararı nedeniyle olay çıktı: 5 kişi hayatını kaybetti

Hindistan Uttarakhand polis yetkilileri, "izinsiz" yapıldığının iddia edilmesi üzerine yıkım kararı çıkan bir cami ve medreseye ilişkin açıklamalarda bulundu. Yetkililer, 8 Şubat'ta başlayan ve 2 kişinin öldüğü, 150'den fazla kişinin ise yaralandığı olaylarda can kaybının 5'e çıktığını bildirdi. Ayrıca çatışmaların ardından duyurulan sokağa çıkma yasağının ise kaldırıldığı açıklandı. ÇATIŞMALARDA 2 KİŞİ ÖLMÜŞ, 150 POLİS YARALANMIŞTI Mahkemenin, yerel otoritenin izni olmadan devlet arazisine inşa edildiği iddiasıyla bir cami ve medresenin yıkılmasına hükmeden kararının ardından şehirde tansiyon yükselmişti. Yıkım için giden yetkililer ve polis, karara tepki gösteren binlerce protestocuyla karşı karşıya gelmişti. Polisin gerçek mermi ve göz yaşartıcı gaz ile müdahale ettiği olaylarda bir polis karakoluna molotofkokteyli ve taşlar atan protestocular, aynı zamanda bazı araçları ateşe vermişti. Çatışmalarda 2 kişi ölmüş, 150'den fazla polis yaralanmıştı. Çok sayıda kişi de hastaneye kaldırılmıştı. Eyalet Emniyet Genel Müdürü Abhinav Kumar, şehirdeki durumun endişe verici olduğunu ancak protestocuların dağıtılması sonucu olayların kontrol altına alındığını ifade etmişti. Ardından tüm şehirde süresiz sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, internet hizmetleri durdurulmuş ve okullar kapatılmıştı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.