Teknolojik gelişmeler ve dünyaya yayılan tekdüzelik, yerel kültürleri ortadan kaldırdığı gibi tüketim çılgınlığını da beraberinde getirdi. Daha iyisinin ve daha fazlasının peşinden koşmak maalesef modern hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Daha fazlasına ulaşamamak da şikayetleri artırdı. Şükürsüzlüğü getirdi.
Elindekiyle yetinmemek, sürekli daha fazlasının peşinden koşmak maalesef insanların huzuru ve mutluluğu bulmalarının önündeki en büyük engel. ‘Sürekli benim istediğim olsun ve her gün daha fazlasını elde etmeliyim.” düşüncesi insanlar arasında gereksiz bir rekabetin kapısını araladı. Hoşgörü azaldığı gibi maalesef haset de arttı. Bu ve benzeri düşünceler başkalarının başarılarına üzülen, başarızlığına sevinen bireylerin ortaya çıkmasına sebep oldu.
Yeni bir telefon, yeni bir araba, yeni bir ev aldığımızda kendimizi mutlu addediyoruz. Fakat tüm bu araçların ne için olduğunu, neye vasıtalık etmeleri gerektiğini unuttuk. Mesela iyi bir telefonun iyi bir iletişim anlamına gelmediğinin, lüks bir evin mutlu bir yuva kurmak demek olmadığının farkında değiliz birçoğumuz. Mutluluğu metalarda arar hale geldik.
Oysa mutluluk sıcak bir yuvaydı. Mutluluk iyi bir dostluktu. Mutluluk sıcak bir tebessüm, kaliteli geçirilmiş bir zamandı. Mutluluk, vermekti. tüm bunları maalesef unuttuk.
Şimdi bizlere daha iyi arabalara bindiğimizde, daha lüks evlerde oturduğumzda, pahalı restoranlarda yemek yiyip marka kıyafetler giydiğimizde mutlu olacağımız vaat ediliyor. Halbuki bu tamamen gerçek dışı. Aslında tüm huzursuzluğumuzun sebebi de mutluluğu bunlarda arıyor olmak belki de…
Satın aldığımız her şeyin bize faklı bir değer katacağını düşünüyoruz fakat kürkle de gezsek, yamalı bir hırka ile de dolaşsak biz aynı insanız. Bize kültürümüzün, nezaketimizin ve zarafetimizin değer kattığını unuttuk. Satın aldığımız her şeyle münasebetimiz en fazla üç gün sürüyor ve sonrasında onun varlığına da alışıp daha iyilerinin peşinden koşmaya başlıyoruz.
Halbuki son model bir Ferrari de orta yaşlı bir Renault da bizi aynı yere götürüyor. Mesele neyle gittiğimiz değil, ne için ve nereye gittiğimiz.
Sizi ailenize götüren her araç mutlu olmanız bir vesiledir örneğin. Bunun otobüs ya da spor bir araba olması önemsiz.
Bunları artık anlamalı ve iç huzuru yakalamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde uzun yıllar boyunca şu ana kadar yaygınlaşan tüketim çılgınlığını mutluluk sanmaya ve huzursuz insanlar olmaya devam edeceğiz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hatice Talay
Tüketim toplumunda mutluluğu nasıl bulacağız?
Teknolojik gelişmeler ve dünyaya yayılan tekdüzelik, yerel kültürleri ortadan kaldırdığı gibi tüketim çılgınlığını da beraberinde getirdi. Daha iyisinin ve daha fazlasının peşinden koşmak maalesef modern hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Daha fazlasına ulaşamamak da şikayetleri artırdı. Şükürsüzlüğü getirdi.
Elindekiyle yetinmemek, sürekli daha fazlasının peşinden koşmak maalesef insanların huzuru ve mutluluğu bulmalarının önündeki en büyük engel. ‘Sürekli benim istediğim olsun ve her gün daha fazlasını elde etmeliyim.” düşüncesi insanlar arasında gereksiz bir rekabetin kapısını araladı. Hoşgörü azaldığı gibi maalesef haset de arttı. Bu ve benzeri düşünceler başkalarının başarılarına üzülen, başarızlığına sevinen bireylerin ortaya çıkmasına sebep oldu.
Yeni bir telefon, yeni bir araba, yeni bir ev aldığımızda kendimizi mutlu addediyoruz. Fakat tüm bu araçların ne için olduğunu, neye vasıtalık etmeleri gerektiğini unuttuk. Mesela iyi bir telefonun iyi bir iletişim anlamına gelmediğinin, lüks bir evin mutlu bir yuva kurmak demek olmadığının farkında değiliz birçoğumuz. Mutluluğu metalarda arar hale geldik.
Oysa mutluluk sıcak bir yuvaydı. Mutluluk iyi bir dostluktu. Mutluluk sıcak bir tebessüm, kaliteli geçirilmiş bir zamandı. Mutluluk, vermekti. tüm bunları maalesef unuttuk.
Şimdi bizlere daha iyi arabalara bindiğimizde, daha lüks evlerde oturduğumzda, pahalı restoranlarda yemek yiyip marka kıyafetler giydiğimizde mutlu olacağımız vaat ediliyor. Halbuki bu tamamen gerçek dışı. Aslında tüm huzursuzluğumuzun sebebi de mutluluğu bunlarda arıyor olmak belki de…
Satın aldığımız her şeyin bize faklı bir değer katacağını düşünüyoruz fakat kürkle de gezsek, yamalı bir hırka ile de dolaşsak biz aynı insanız. Bize kültürümüzün, nezaketimizin ve zarafetimizin değer kattığını unuttuk. Satın aldığımız her şeyle münasebetimiz en fazla üç gün sürüyor ve sonrasında onun varlığına da alışıp daha iyilerinin peşinden koşmaya başlıyoruz.
Halbuki son model bir Ferrari de orta yaşlı bir Renault da bizi aynı yere götürüyor. Mesele neyle gittiğimiz değil, ne için ve nereye gittiğimiz.
Sizi ailenize götüren her araç mutlu olmanız bir vesiledir örneğin. Bunun otobüs ya da spor bir araba olması önemsiz.
Bunları artık anlamalı ve iç huzuru yakalamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde uzun yıllar boyunca şu ana kadar yaygınlaşan tüketim çılgınlığını mutluluk sanmaya ve huzursuz insanlar olmaya devam edeceğiz.
Kalp krizi nasıl tetiklenir? İşte kritik maddeler
Sağlıklı saçlara sahip olmak için yapılması gerekenler
Çölyak hastalığına dair bilinmesi gereken tüm gerçekler
C vitamininin faydaları saymakla bitmiyor!
Tüketebileceğiniz 0 kalorili besinler
Sosyal medya estetiğe sürüklüyor
Türkiye'nin antik liman kentleri