ABD, 28 Ocak'ta Suriye-Ürdün sınırındaki üssünde 3 askerinin ölümüyle sonuçlanan saldırıya çok sert tepki vereceğini duyurmuştu.

3 Şubat itibariyle ABD Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları 80'den fazla hedefi vurarak bu saldırılara ilk yanıtı verdi. 

ABD, son dönemde bölgedeki askeri varlığını artırmaya başladı. Suriye ve Irak'taki saldırıların dışında Yemen'de Husilere yönelik saldırılar hız kesmeden devam ediyor.

Yemen'deki saldırılar her ne kadar devam etse de Husilerin Filistin'de ateşkes gerçekleşmeden Kızıldeniz üzerindeki baskıyı gevşetmeyeceği bir gerçek olarak önümüzde duruyor. 

ABD'nin Yemen'deki saldırıları uluslararası deniz ticaretini de tekrar rayına sokmuş değil. Kızıldeniz'deki saldırıların başladığı ilk günlerde pek çok şirket rotalarını değiştirdi ve bu rotayı tekrar Kızıldeniz'e çevirecek "güvenli" ortam henüz sağlanmış durumda değil.

Şu anda ekseriyetle tercih edilen güzergah Ümit Burnu. Bu yol Kızıldeniz'e göre çok daha uzun ve maliyetleri ciddi şekilde artıyor. Covid sonrası toparlanmaya çalışan kürsel ekonomik veriler Rusya-Ukrayna savaşı, Filistin-İsrail çatışmaları ve son olarak Kızıldeniz'de yaşanan gerilim nedeniyle zorlu bir dönemden geçiyor. 

İsrail tarafında da ABD için gidişat parlak görünmüyor. İsrail'de koalisyonun ortaklarından birisi olan aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı İtimar Ben Gvir, Biden yönetimini sert sözlerle hedef almıştı. Savaşın başından bu yana İsrail'e koşulsuz destek veren ABD'nin bu çabası siyonistler için yeterli bulunmuyor. Ben Gvir yapmış olduğu eleştirilerde Biden yönetimini "İsrail'in savaş çabalarına zarar vermekle" itham etti.

WSJ'ye röportaj veren Ben Gvir, Trump yönetimin iş başına geçmesi halinde Hamas'ı yok etmek için daha ciddi bir destek göreceklerini iddia etti. Ancak İsrail'in Hamas'ı yok etmekten neyi kast ettiğini 7 Ekim'den bu yana tüm dünya açık bir şekilde gördü.

İsrail'in Hamas ile mücadeleden kast ettiği şey tüm şehir ve sivillerin acımasızca hedef aldındığı bombardımanlar anlamına geliyor. İsrail için ölen 1 Hamas militanın yanında kaç masum Filistinli kadın, çocuk, yaşlının öldüğü sadece detay olan bir sayıdan ibaret. Hatta bu ölümleri savaşın doğal bir parçası olarak görüp savunmaktan geri durmuyorlar. 

Hal böyleyken ABD Orta Doğu'da ne etliye ne sütlüye yaranabiliyor. BAE, Suudi Arabistan ve Katar'ın haricinde diğer bölge ülkeleriyle ilişkileri neredeyse hasmane bir hal almış durumda. 

Biden yönetimi değim yerindeyse birden fazla yerden kıskaç altına alınmış durumda. Ürdün'deki saldırılara misilleme adına altında Suriye ve Irak'taki hedefleri vurması İran, Suriye ve Irak tarafından sert tepkilerle karşılandı.

Bu ülkelerin dışında Rusya gerçekleştirilen saldırıları "Barış ve güvenlik için tehdit oluşturuyor" şeklinde tanımladı. Rusya aynı zamanda ABD'nin Suriye ve Irak'taki hava saldırıları sonrası, daimi üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni "acil" toplantıya çağırdı.

Biden yönetimi iç kamuoyunda da saldırılar sonrasında konsolidasyonu sağlamış durumda değil. Cumhuriyetçiler her ne kadar saldırıları desteklese de Biden'ı misilleme yapmakta çok geç kalmakla suçladı. 

ABD'nin Suriye ve Irak'taki saldırıların dozunu artırıp artırmayacağı ya da Yemen'deki saldırıların bir kara hareketına dönüşüp dönüşmeyeceğini şu anda öngörmek çok zor.

ABD'de seçimlere çok az bir süre kala Biden yönetimi riski yüksek hamlelerden kaçınmak isteyecektir.

Bu nedenle hava saldırıları ya da İHA-SİHA saldırıları şeklinde bölgedeki çatışmalar devam edecek gibi görünüyor.

Ancak hangi adımı atarsa atsın ABD Orta Doğu'da son yıllarda ciddi bir şekilde imaj ve ivme kaybediyor. Bu kaybın sonu da gelecek gibi durmuyor.