İsrail’in ilk Başbakanı David Ben Gurion yaptığı bir konuşmada, “devletin kurulması sayesinde güçlü bir hale geldikten sonra taksimi lağvedeceğiz ve tüm Filistin’e yayılacağız” demişti.
David Ben Gurion bu sözleriyle, İsrail’in kuruluş felsefesini ve uzun vadeli stratejik hedeflerini açık bir şekilde ortaya koymuştu. Bu söz, 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasından itibaren izlenen politikalara dair derin ipuçları verirken, aynı zamanda bölgedeki siyasi ve demografik dönüşümleri anlamak için de bir anahtar niteliğindedir.
David Ben Gurion (1886–1973), İsrail Devleti’nin kurulması ve inşasında kilit bir figürdü. Belki de modern Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl’den sonra gelen ikinci isimdi.
Ben Gurion, İsrail’in kuruluşunu, Yahudi halkının ulusal bir varlık kazanması için bir başlangıç noktası olarak görüyordu. Bu görüş, Siyonist hareketin tarihsel ve ideolojik köklerine dayanıyordu. Ben Gurion saplatılı bir şekilde Siyonizm’e bağlıydı ve bunun dışında kalan bir tercihi müzakere konusu yapılmasına bile karşı çıkıyordu.
Siyonizm son şeklini 19. yüzyılın sonlarında almıştı. Avrupa’da Yahudi toplumlarının karşılaştığı ayrımcılık ve zulümlere karşı bir çözüm sunmayı vaat ediyordu. Ancak hareket, Yahudilere sadece güvenli bir liman oluşturmayı değil, aynı zamanda Filistin toprakları üzerinde genişlemeyi ve bu topraklarda egemen bir Yahudi devleti kurmayı hedefliyordu. Fakat bu kısmı, uzun süre gizli tutuldu.
Ben Gurion, Yahudilerin hayatlarını feda etmek pahasına Siyonizm’e bağlıydı. Ona göre Filistin topraklarının tamamı Yahudilere aitti ve bu uğurda tüm riskler göze alınmalıydı. İsrail kurulmazdan evvel yaptığı bir konuşmasında şöyle diyordu: “Almanya’daki tüm Yahudi çocukları İngiltere’ye taşıyarak kurtarmanın mümkün olduğunu, ancak Filistin’e taşıyarak yalnızca yarısını kurtarmanın mümkün olduğunu bilseydim, ikinciyi seçerdim.”
Çağdaşı olan birçok Yahudi gibi, o da Rus Devrimi’nden etkilenmiş bir Polonya Yahudi’siydi. Çocukluğundan itibaren kendisini Siyonizm’e adamıştı. Hayatının her aşamasında Yahudi Devleti’nin kurulması adına siyasi örgütlenme çalışmalarında yer aldı. 1920’lerin başında Filistin’e yerleşti ve burada İsrail’in kuruluşunda önemli bir role sahip olan Histadrut’un (Yahudi İşçi Federasyonu) önde gelen liderlerinden biri olarak görev yaptı.
Tüm Siyonistler gibi Ben Gurion da katı bir Siyonist olarak, İsrail’in topraklarını genişletmesini savundu. O, hiçbir zaman Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında taksim edilmesini kabul etmedi. Başbakan olarak görevde kaldığı 1963 yılına kadar Filistin toprakları üzerinde tam kontrol sağlamak için çaba harcadı, politikalar geliştirdi. Zira Ben-Gurion’un bakış açısına göre, aynı topraklar içinde Arap-İsrail birlikteliğinin geleceği olamazdı.
Ben Gurion’un politikaları doğrultusunda İsrail, devlet olarak güç kazandıkça topraklarını genişletti ve bu durum, Filistinlilerin topraklarını ve haklarını kaybetmesine, mülteci krizlerinin büyümesine ve bölgedeki siyasi istikrarsızlığın derinleşmesine yol açtı. Bugün hâlâ Filistin meselesi çözülememiş ise bunun en büyük nedeni Filistin’in tamamını kendisine hak gören İsrail’in genişlemeci politikalarıdır.
İsrail’in ilk Başbakanı David Ben Gurion yaptığı bir konuşmada, “devletin kurulması sayesinde güçlü bir hale geldikten sonra taksimi lağvedeceğiz ve tüm Filistin’e yayılacağız” demişti. David Ben Gurion bu sözleriyle, İsrail’in kuruluş felsefesini ve uzun vadeli stratejik hedeflerini açık bir şekil
Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik konum, dış politikasını oldukça karmaşık ve çok yönlü hale getiriyor. Üç kıtanın kesişim noktasında bulunması, enerji kaynaklarına yakınlığı ve tarihi bağları Türkiye’yi hem bölgesel hem küresel güç dinamiklerinin önemli bir aktörü yapıyor. Ancak bu durum, fırsatlar
Amerika Birleşik Devletleri’nde iki büyük parti bulunuyor. Bunlardan ilki, Demokrat Parti diğeri ise Cumhuriyetçi Parti. Bu iki parti, hummalı bir şekilde 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerine hazırlanıyor. Demokrat Parti’nin adayı Başkan Yardımcısı Kamala Harris. Cumhuriyetçilerin ise eski baş
Orta Doğu’da işler iyice karışıyor. Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin İran’ın başkenti Tahran’da bir suikast sonucu öldürülmesi, bölgedeki tansiyonu fazlasıyla artırdı. Haniye’nin öldürülmesi sadece Hamas ve İran’ı değil, tüm bölgeyi etkileyecek bir olay. New York Times’ın haberine göre, T
Bu sorunun yanıtını vermek kolay değil. Baktığınız pencereye göre cevabınız değişebilir. Dünya genelinde büyük bir silahlanma yarışının varlığı bir gerçek. Jeopolitik gerilimler ortada. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da kol gezen faşizm, bugün yeni ve çağdaş versiyonlarıyla yine sahnede. Rusya
İmsak
05:14Güneş
06:41Öğle
13:15İkindi
16:46Akşam
19:35Yatsı
20:56
Teşekkür ederimbilgiler icin